Armonika
Antika eşyalarla doluydu sokağın köşesindeki kaldırım. Nostaljiyi sevenlere pazarlanmış eski düşler, eski heyecanlar, eski tatlar. Hepsinin anlatacak o kadar çok şeyi var ki. Kimse dinlemiyor bile. Grinin hüzünlü ve işveli tonları egemen çevreye. Çiseleyen yağmur, nemli asfalt, boza çalan yağmur bulutları, bozuk çalan pikabın teybi. Güzeller geçiyor sokaktan yalnız ve vakur. Ağırbaşlı sakınımlı halleri, süslü bedenleri ve naif duruşlarıyla çelişkili. Sanki nereye gittiklerini düşünmeden bir şeyden kaçıyor gibiler. Belki pervasız atılan laflardan, iştahlı bakışlardan, belki yalanlardan, hayal kırıklıklarından belki de anlayışsız babadan, umarsız kocadan belki de yalnızlıktan kaçıyorlar. Alışa giden ama vermekten çok tüketen insanlar, sokak satıcıları, gerçeğin ipini bilgisayar oyunlarıyla kaçırmış, sınavlarla psikolojileri derdest edilmiş huzursuz gençler, günde en az beş saatini televizyonun karşısında geçiren umutsuz ev kadınları ve bir de sokaklarda avare avare sürtenlerde olmasa kim renklendirecek bu koca şehri. Muğlak yüzler, maskelerle perdelenmiş gizleniyorlar. Öyle ruhsuz ve serseri kalabalık dibini bile dolduramıyor. Yetmiyor kimse kimseye, biri diğerini örtüyor sadece.Mutluluk, ayaklarının dibinde kök salmış çoğunun. Çiğnenmekten filiz vermiyor ve bu yüzdende arayış hiç bitmiyor. Armonika bile üzgün; bir içine kapanıyor bir dışarı açılıyor fakat ruhları etkilemiyor. Çünkü üstündeki eller onunla değil, kılıfına atılacak üç beş bozuk parayla sevişiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder