El İntizar, Eşeddü Minen-nâr...
Ben böyle değildim duman
gözlüm…
Acılara yelken açardım
gece gün
demeden. Pembe şafaklarda kızıllığa ağıtlar yakacağımı deseler inanmaz, güler
geçerdim. Oysa şimdi billur kadehlerde yudumladığım hasret boğazımda
düğümleniyor.
demeden. Pembe şafaklarda kızıllığa ağıtlar yakacağımı deseler inanmaz, güler
geçerdim. Oysa şimdi billur kadehlerde yudumladığım hasret boğazımda
düğümleniyor.
İri güller yetiştirdiğim
bahçelerde dikenler boy atmış… Dört bir tarafı ağuya banılmış keskin dişli
dikenler yolumun vuslat güzergâhında nöbete durmuş.
bahçelerde dikenler boy atmış… Dört bir tarafı ağuya banılmış keskin dişli
dikenler yolumun vuslat güzergâhında nöbete durmuş.
Ümit ordularının medet
askerleri,
Kaf dağının ardına çekilmişlerde beni bedbahtlığımla baş başa bırakmışlar
âdeta. İhtiyar ağaçlarınki gibi kurumuş, yürek çınarımın yaprakları. Un ufak
oluyorlar hafif bir dokunuşla.
Kaf dağının ardına çekilmişlerde beni bedbahtlığımla baş başa bırakmışlar
âdeta. İhtiyar ağaçlarınki gibi kurumuş, yürek çınarımın yaprakları. Un ufak
oluyorlar hafif bir dokunuşla.
Gökyüzü coğrafyamda hicret
çırpınışları!… Bir göç telâşı ki sarmış dört bir yanımı. Âsûde kalan son
kuşlar da yolculuk arifesinde… Gittikçe tipiye dönüşüyor kalbimin
derinliklerindeki yalnızlık sağanağı… Mevsim kış, gitmek gerek… Katran karası
karlar yağıyor sevgi hamuruyla yoğurduğum gizli dünyama. Gülün üstüne lâyık mı
bu karanlık yağmurlar? Madem ki her zulmetin bir nuranî şafağı var?
çırpınışları!… Bir göç telâşı ki sarmış dört bir yanımı. Âsûde kalan son
kuşlar da yolculuk arifesinde… Gittikçe tipiye dönüşüyor kalbimin
derinliklerindeki yalnızlık sağanağı… Mevsim kış, gitmek gerek… Katran karası
karlar yağıyor sevgi hamuruyla yoğurduğum gizli dünyama. Gülün üstüne lâyık mı
bu karanlık yağmurlar? Madem ki her zulmetin bir nuranî şafağı var?
“El intizar, eşeddü
minen-nâr…”
“Beklemek ateşten daha
yakıcı…”
Bugüne nasipmiş bu Arap
darb-ı
meseline vakıf olmak. Bu biraz da beklenenin şahs-ı manevisine bağlı bir
hakikat!
meseline vakıf olmak. Bu biraz da beklenenin şahs-ı manevisine bağlı bir
hakikat!
Hz. İbrahim’i yakmayan
ateş beni
kavuruyor, tarûmar olmuş gül bahçelerinde. Nemrutla mücadele edemezken
Nemrutlar dikiliyor muhabbet ülkesinin sultanının karşısına.
kavuruyor, tarûmar olmuş gül bahçelerinde. Nemrutla mücadele edemezken
Nemrutlar dikiliyor muhabbet ülkesinin sultanının karşısına.
Gönül ülkesinin sınırları
kalın
duvarlarla örülüyor. Mecnûn’u kürek cezasına mahkûm ediyorlar apansızca. Sabır
sarmaşıkları kuşatıyor dört bir yanı. Asırlık bekleyiş ummanda bir katre misali
gittikçe büyüyor yürek devletinde.
duvarlarla örülüyor. Mecnûn’u kürek cezasına mahkûm ediyorlar apansızca. Sabır
sarmaşıkları kuşatıyor dört bir yanı. Asırlık bekleyiş ummanda bir katre misali
gittikçe büyüyor yürek devletinde.
Yürek devletine hükümdar
olmak
yürek ister. Bedeli kurşun misali ağır!…
yürek ister. Bedeli kurşun misali ağır!…
Düşlerime bile sansür
koyuyor
zifiri gecenin karanlık mahlûkları. Güneşin hiç ayak basmadığı izbe ve kuytu
dünyaların sahipleri, zincire vuruyor sevgiye banmış hecelerimi. Gönül dilimin
sultanı olan sözcüklere prangalar vuruyor yokluk girdabı.
zifiri gecenin karanlık mahlûkları. Güneşin hiç ayak basmadığı izbe ve kuytu
dünyaların sahipleri, zincire vuruyor sevgiye banmış hecelerimi. Gönül dilimin
sultanı olan sözcüklere prangalar vuruyor yokluk girdabı.
Kurtuluveriyorum bir anda!
Güneş
misali doğuyorsun beden mahfesine, elimde bir demet kırmızı gül, yüreğimde
intizar!… Beklemek… Ama nereye kadar?
misali doğuyorsun beden mahfesine, elimde bir demet kırmızı gül, yüreğimde
intizar!… Beklemek… Ama nereye kadar?
Bir zamanlar vuslata yol
alan
lokomotifler, şimdi virane gönüllere hasret taşıyor. Ondan beridir ki kara tren
diye nam salmışlar dünyaya. Kara tren gecikir, belki hiç gelmez… Gelmez olsun
yürek devletini hiçe sayan nefret katarları.
lokomotifler, şimdi virane gönüllere hasret taşıyor. Ondan beridir ki kara tren
diye nam salmışlar dünyaya. Kara tren gecikir, belki hiç gelmez… Gelmez olsun
yürek devletini hiçe sayan nefret katarları.
Biz ki sevgi rıhtımlarında
masmavi denize nazır, elimizde ferman, dizimizde derman sonsuza dek bekleriz.
Uzasa da zaman, bir asra bedel. Bu yoldan dönmek yazmaz lügatimizde. Geçen her
dakika büyür gözlerimizde, uzayan zaman azık olur sevgimize. Gece gündüze
gebedir her daim. Karanlıklardan doğar apaydınlık gündüzler…
masmavi denize nazır, elimizde ferman, dizimizde derman sonsuza dek bekleriz.
Uzasa da zaman, bir asra bedel. Bu yoldan dönmek yazmaz lügatimizde. Geçen her
dakika büyür gözlerimizde, uzayan zaman azık olur sevgimize. Gece gündüze
gebedir her daim. Karanlıklardan doğar apaydınlık gündüzler…
Sabrın sonu selâmet…
Sabır hayra alâmet!…
Her şey aslına rucû eder
bir
gün!…
gün!…
Güneş doğmak için batar.
Sabır sarmaşıkları vuslata
giden
nurdan bağlardır hakikatte. Düşler rıhtımına demir atan hayal gemisinin sulara
gömüleceğini sananlar yanılır elbet! Karanlıklar silinir, yıldızlar selâma
durur saf saf, duygu erlerinin manevî huzurunda. Ve tablo tamamlanır yavaş
yavaş… Mehtap kurulur boylu boyunca gökyüzünün göbeğine. Kömürleşen hislerin
üzerinden sis perdeleri kalkar, yazılan değil, yaşanan olmaya başlar.
Asilcesine…
nurdan bağlardır hakikatte. Düşler rıhtımına demir atan hayal gemisinin sulara
gömüleceğini sananlar yanılır elbet! Karanlıklar silinir, yıldızlar selâma
durur saf saf, duygu erlerinin manevî huzurunda. Ve tablo tamamlanır yavaş
yavaş… Mehtap kurulur boylu boyunca gökyüzünün göbeğine. Kömürleşen hislerin
üzerinden sis perdeleri kalkar, yazılan değil, yaşanan olmaya başlar.
Asilcesine…
Gönül kaleminden dökülen
sevda
güftesi ile birlikte nurlu şafaklardan yükselir bir aşk bestesi…
güftesi ile birlikte nurlu şafaklardan yükselir bir aşk bestesi…
Aydınlıklar elbette
karanlıkları
boğar,
boğar,
Düşlerin rıhtımında
beklediğin ay
şimdi doğar.
şimdi doğar.
Ve şafakta secde ile arşa
değer
bir gün başım.
bir gün başım.
O zaman mamur olur
visalinle
naaşım.
naaşım.
Yorumlar
Yorum Gönder