Ortadoğu’nun Paylaşılamaz Topraklarında İnsan Ve Petrol
Şii-Sünni-Kürt çekişmesinin yaşandığı, her bir grubun kendi hakları için elindeki kozu başarıyla kullandığı ,kaosun hiç yok olmadığı halkın savaş,sefalet,açlık gibi cephelerde mücadele ettiği bunun yanısıra son dönemlerde Irak’ta ve Suriye’de faaliyet gösteren kendisini küresel cihad örgütü olarak varsayan Işid’ın akıl almaz faaliyetleri kafamızdaki soru işaretleriyle birlikte bizi Ortadoğu’nun paylaşılamaz topraklarına geri yöneltiyor.
Ve Irak ;mevcut olarak otoriter bir sistem görünse dahi,halkın kaos içindeki yaşamı, Kara altın (petrol)ile Dünya’nın en zengin ülkesi olma şansına sahip olmasına rağmen,insanların benzin için metrelerce kuyruk oluşturması, tarih boyunca savaşın hiç bitmediği bu topraklarda merak edilenleri ilk olarak Kerkük’ten Kürt asıllı bir sivil toplum örgütü yöneticisi Shwan Bey’e soruyoruz…
1)Irakta yaşanan hadiseler ne kadar doğal?
Olayların “Doğal” olup olmadıkları bakış açınıza göre değişir. Örneğin ;Irak Başbakanı Maliki’nin sünnileri dışlayıcı politikaları sonucunda böyle bir olayın vuku buluşu “doğal” olarak nitelendirilebilinir. Diğer taraftan ise bin kişiyi aşmayan, ağır silahları, zırhlı araçları olmayan bir terör örgütünün karşısında 20.000 kişilik Irak ordusunun dünya üzerinde görülmemiş bir hızla kaçması nekadar “doğal” olabilir.
2)Hadiseleri sadece petrole bağlamak ne kadar doğru?
-Güç dengelerinin bu kadar dağınık olduğu dünyamızda, özellikle de Ortadoğu’da hiç bir hadise de iki taraf olmadığı gibi, tek sebep, tek sonuç ve doğal olarak tek bir hedef olamaz. Enerji kontrolü büyük aktörler için çok önemli bir mesele olsada her olayı sadece buna bağlamak yeterli analiz kapasitesi olmayan “uzmanların” sokak arası kahve sohbetleri hezeyanından başka bir şey değildir.
3)Irk çatışması, mezhep çatışması, çıkar çatışması, partizanlık… sizce bu fotoğraf nasıl düzelir? Doğal güç sınırları sizce çözüm mü?
-Konu Ortadoğu’ysa “çözüm” kelimesinin manası başkalaşım geçirir. Teoride binlerce kesin, kalıcı çözüm mevcut. Bende bunlardan bir kaçını burda “uzman” edasıyla sizinle paylaşabilirim fakat realist olmak gerekirse,Ortadoğu’da her tarafın razı olacağı, net, kalıcı çözüm ütopyadır. Doğal güç sınırları çözüm değil, Irak için artık bir ihtiyaçtır. Irak’taki tüm tarafları kucaklayabilecek siyasi bir lider ya da bir oluşum mevcut değil. Böyle bir ortamda hangi Irak birliğinden bahsedebiliriz. Bu yüzden her siyasi oluşum hükümete katılıyor. Muhalefet partisi yok. Dolayısıyla muhalefet hükümetin içinde. Böyle bir hükümetten ne beklenebilinir? Muhalefet’ten yoksun bir demokrasi mümkün mü? Bu arada demokrasi Ortadoğu coğrafyalarında ne kadar mümkün sorusuna hiç değinmiyorum bile…
4)Gerek Suriye göçleri gerekse Irak göçleri göz önüne alındığında göçlerin arkasında ırk ve mezhep temelli harita çıkarma çalışmaları var mı?
-Elbette aktörlerin bir kısmının böyle bir isteği olabilir. Fakat hali hazırda zaten çok homojen bir yapı yok. Komple teorisyenleri nasıl bir rüya görüyorlar bilmiyorum ama güllük gülistanlık, her ırk’ın mezhebin birbirine karışmış, güvenle problemsiz yaşadığı bir coğrafya zaten yoktu. Sünni, şii, kürt, türkmen, kildani, asuri ağırlıklı bölgeler eskidende öyleydi. Tüm bu Irkların ve mezheplerin ortak yaşadığı Kerkük’te bile mahalle mahalle bellidir hangi tarafın yoğunlukta olduğu. Dolayısıyla böyle bir harita çıkarmak için bukadar efora gerek yok zaten.
Yine Türk devleti ve medyası tarafından neredeyse şimdiye kadar “unutulan” Türkmenlerin, tarihin en kritik eşiğinde olduklarını hatırlatarak Kerkük’ten Türkmen asıllı bir siyasal partinin kadın kolları başkanlığını yapmakta olan Semira hanıma soruyoruz;
1-Bölge insanı yaşanan elim hadiseleri sizce okuyabiliyor mu, yorumlayabiliyor mu, yaşananlardan ders çıkartabiliyor mu?
-Dünyanın neredeyse her yerinde, bölge insanı kendi bölgesinde vuku bulan hadiseleri çok doğru okuyamaz. Bu insani bir durumdur. Şöyleki; hadiseler gözünün önünde vuku bulsa dahi, bilgiler taze ve hızlı olarak gelse dahi ve hatta doğru bilgiler gelse dahi tüm bu avantajların yanı sıra öyle bir dezavantaj varki, olayları okuma yorumlama ve ders alma hususunda yanlışlıklar yapmanızı sağlar. Bahsettiğim dezavantajda şudur: Olayların içinde kapana kısılmak, tabiri cazisse olaylara yukardan bakamamak, resmin tamamını görememek. Benim halkım çok elim hadiseler yaşadı yaşıyor yıllardır, kendince bunları okudu, yorumladı, kimi zaman ders aldı ve fakat bu bıkkınlıktan başka bir şey getirmedi. Artık olayları okumak, yorumlamak ders almak istemiyor. Tek kelimeyle bıkkınlık hakim. Halkımın kendilerine büyük resmi gösterecek, onlara aslında ne kadar güçlü olduklarını anlatacak ve çok önceden unuttukları “umut” kelimesinin manasını yeniden hatırlatacak bir lidere ihtiyacları var.
2-Hadiselerin arkasında küresel aktörler mi aranıyor yoksa bölgenin kendi dinamiklerinin
doğal sonucu olarak mı görülüyor?
doğal sonucu olarak mı görülüyor?
-Küresel aktörleri arayanlarda var bölgenin kendi dinamiklerinin bir sonucu olduğunu savunanlarda var. Bana kalırsa her ikiside. Nitekim küresel aktörlerde günümüzde sunî hadise yaratamaz. Onlarda bölgenin dinamiklerini kullanır.?
3)Bölgeye gelenler size ahlaki davranıyorlar mı? Siz hiziplere parçalanıp çıkar ilişkileri ağında zorlanırken geleceği nasıl görüyorsunuz?
-”Bölgeye gelenler”, “ötekiler”, “bizden olmayanlar” herşeyin sorumlusu onlar mantalitesinden kurtulmadıkça asla hiç bir şeyi çözemiyeceğiz. Bu mantalite sadece Türkiye dahil Ortadoğu^’da değil, batı medeniyetlerinde de var. bakınız şeytan çıkarma… Ben şahsi olarak “bizden olmayanları” suçlamayı çok ucuz bir kaçış yöntemi olarak görüyorum. Biz dosdoğru olduktan sonra hangi “bölgeye gelenler” bizi hiziplere parçalayabilir? Bu savaş Yezid ile Hüseyin’in savaşıdır diyen Irak Başbakanı Maliki bölge insanı değil mi? Birbirini tekfir eden, kutsalına küfür eden bölge insanı değil mi? Torpille kendi işini halledip diğerlerini düşünmeyen bölge insanı değil mi? Halkın parasını onları 50 derece sıcakta elektriksiz bırakma pahasına cebine atan bölge insanı değil mi? Lütfen sizde Türkiye için kendi örneklerinizi sıralayın. Bunları yapan biziz. Bunların çözümü önce bu gerçekle yüzleşme ile başlar.
İnsan hakları sicili en kötü olan hatta daha vahim bir tablo ile karşımızda Suriye ;şiddetli İç savaş’ın sürdüğü,açlığın en elim durumda var olduğu ,kimyasal silah tehlikesinin yaşandığı Suriye …
Tüm bunlara karşı sadece yaşamak adına var oldukları herşeyi geride bırakarak 700.000 binden fazla Türkiye’ye yerleşen mültecilerden biri Muhammed …Arap asıllı ,22 yaşında olan Muhammed okulun yarıda bırakarak İstanbul’a geliyor annesi ve babasını Halep’te bırakarak ..İstanbul ‘da eğitimini devam etmeye çalışan Muhammed’e sorduk;
1-Başa gelen hadiseler üzerinden bölge insanı kendisini hesaba çekiyor mu?
-Öncelikle bu insanların harp mağduru olduklarını gözden çıkaramazsınız.Kendimize acıyoruz, çünkü böyle bir duruma düşmüş toplum kendini hesaba çekmez.Özellikle Arap toplumları. Türkiye’ki zengin Suriyeli Araplar kendi yurttaşlarına sahip çıkmıyor bugün. Herkes kendini kurtarma derdinde. Dolayısıyla böyle bir toplum kendini hesaba çekmez, çekemez.
2)Göçlerin arkasında ırk ve mezhep temelli harita çıkarma çalışmaları var mı?
-Bu sorunun özü şudur ki ; Göçlerin yönü nereye ? Yakın tarihteki IŞİD saldırılarında görüldüğü gibi ; Suriye’de Sünniler batıya , Şiiler doğuya doğru hareket ediyor. Kürtler kuzeyde, sınır hattına yerleşti. İçerisinde zaten bir çok ırk , mezhep barındıran bir ülke olan Suriye’de bugün at izi it izine karıştı açıkçası. Birbirine düşman birçok grup türedi. Dış müdahaleler , Hizbullah , PYD ve diğer ülkelerden gelen mücahitler tamamen kendi çıkarlarına ve Suriye’deki kendi müttefiklerine yardım ediyor. Bundan dolayıdır ki, göçlerin dahi yönünde ırk ve mezhep temelli yönlendirmeler vardır.
3)Çatışmalar provoke ediliyor mu?
-Anlattığım gibi, evet o kadar çok grup var ki çatışmaların provoke edilmemesi imkansız. Her grup bunu yapıyor.
4)Tarih boyunca Türkiye’den bölgeye bakıldığında sırasıyla Medeniyet, Din ve Petrol görünüyor? Bölge Türkiye’yi nasıl görüyor? Özellikle halk.
-Türkiye İslam’ın son sancağı olarak görünüyor araplar tarafından ,eğer düşerse İslam’da düşer gibi bir yorum var .Sınırların bizlere açılması,bizlere mülleci olarak bazı avantajların sağlanması…Komşu Arap ülkelerinde ki başbakanların,başkanların Esed ve yaptırımlarına karşı sessiz kalmalarına rağmen Erdoğan’ın bizi savunması ,bize yardım etmesi tabiki bizim açımızdan olumlu Bir şey.
5)Avrupa bugün kendisini huzur içinde görüyor ancak az çatışmalar, savaşlar yaşamadı. Birinci dünya savaşı da buna dahil. Gelecek sizin için nasıl görünüyor?
-Avrupa’nın dinamikleri ile Bölgenin ve Suriye’nin dinamikleri bir değil elbette. O yüzden de olayların benzer olması sonuçlarında benzer olacağı anlamına gelmez. Suriye’de bu anlamda Esad sonrasında büyük bir otorite boşluğu yaşayacak ve yönetimi elinde bulundurmak isteyen gruplar ya birbirleri ile savaşacak ya da büyük bir koalisyon kurmaya çalışacak. Ancak bunun sonu ne olur bilinmez. Irak gibi bunu yapıp başarısız da olabilirler, bunu başaradabilirler. Bunda da hem tarafların istekliliği hem de bölge dışındaki güçlerin politikaları etkili olacaktır… Devrim Kısa sürede sonuçları alınacak bir olay değil bir süreçtir… Misal Fransız devrimi, istenilen sonuçlar on yıllar sonra elde edilebilmiştir. Suriye için de bu geçerli olabilir…
-Avrupa’nın dinamikleri ile Bölgenin ve Suriye’nin dinamikleri bir değil elbette. O yüzden de olayların benzer olması sonuçlarında benzer olacağı anlamına gelmez. Suriye’de bu anlamda Esad sonrasında büyük bir otorite boşluğu yaşayacak ve yönetimi elinde bulundurmak isteyen gruplar ya birbirleri ile savaşacak ya da büyük bir koalisyon kurmaya çalışacak. Ancak bunun sonu ne olur bilinmez. Irak gibi bunu yapıp başarısız da olabilirler, bunu başaradabilirler. Bunda da hem tarafların istekliliği hem de bölge dışındaki güçlerin politikaları etkili olacaktır… Devrim Kısa sürede sonuçları alınacak bir olay değil bir süreçtir… Misal Fransız devrimi, istenilen sonuçlar on yıllar sonra elde edilebilmiştir. Suriye için de bu geçerli olabilir…
Aişe Hümeyra/GençTime-İnsan Ve Hayat
Yorumlar
Yorum Gönder